Avukatlık bir yönü ile doktorluğa benzer. Doğru tedavi için doğru teşhis gerekir. Çözümlenmesi gereken hukuki sorunun belirlenmesi bir davanın kazanılması bakımından en önemli adımdır. Bu nedenle  bir davanın kazanılmasında veya kaybedilmesinde avukatın dava tecrübesi ve hukuki bilgisi çok önemli bir rol oynar. Ancak,  çok deneyimli ve bilgili avukatlar dahi dava kaybedebilir.

Bir avukatın şimdiye kadar hiç dava kaybetmemiş olması iki şekilde mümkün olabilir: Ya pek az davaya girmiştir, ya da sadece kazanacağından emin olduğu davalara girmiştir. Bir avukat, sadece kazanma olasılığının yüksek olduğunu düşündüğü davalara girmeyi seçse de, her zaman tüm davaları kazanamaz.

İyi bir avukat, müvekkilinden aldığı bilgileri yorumlayarak, karşı tarafın dava sırasındaki muhtemel hamlelerini ve davanın olası sonucunu öngörebilir. Yalnız müvekkilinin kendisi ile paylaştıkları ile yetinmez, davanın sonucunu etkileyebilecek diğer faktörleri de belirleyerek, müvekkiline sorular sorar ve muğlak kalan noktaları açıklığa kavuşturur.

Her şeye rağmen, avukatın bilgisi ve tecrübesi dışında da  bir davayı kazanmayı veya kaybetmeyi etkileyen pek çok faktör vardır.

Müvekkil her zaman haklı olmayabilir. 

Müvekkilin her zaman haklı olduğu kabul edilir. Ama gerçekte müvekkilin haksız olduğu durumlar da olabilir. Müvekkil hukuken haklı olduğu halde haklı olduğunu ispat edecek araçlara sahip olmayabilir. Bu nedenle başarılı bir avukatın hedefi müvekkilinin hak kayıplarını en aza indirmek, müvekkilinin kazanabileceklerinin en fazlasını elde etmek olmalıdır.

Müvekkil mantıken haklı olduğu halde hukuken haklı olmayabilir.  Hukuk bilgisinin yetersizliği, ihmalkarlığı veya o an için karşı tarafça yanlış yönlendirildiği için haklı olduğu konularda eksikleri olabilir. Mesela,

  • Noterde veya resmi şekilde yapılan sözleşmeler, şekil şartına uyulmadan yapılmışsa, geçerli olmayabilir. Mesela gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ancak noterde yapılmışsa geçerlidir, adi şekilde yapılan gayrimenkul sözleşmesi hukuken geçersiz sayıldığından, satışa konu gayrimenkul hakkında hak sağlamaz, sadece ödenen paranın geri alınmasını sağlayabilir.
  • Yakın akraba olmayan kişilerin belli bir tutarın üzerinde birbirine borç vermesi halinde, alacak tutarı ancak borçlunun borcu kabul ederek imzaladığı bir yazılı belge ile ispatlanabilir. Alacaklının elinde alacağını ispatlayacak yazılı belge yoksa, karşı taraf borca itiraz ettiğinde alacağın tahsili mümkün olmayabilir.
  • Kira sözleşmesinin belirli süreli yapılması, süre sonunda mülk sahibine kiracıyı çıkarma hakkı vermez. Mülk sahibi, kanunda sayılmış haklı tahliye sebepleri bulunmuyorsa, sadece  kira dönemi sona erdiği için kiracıyı mülkten çıkaramayabilir.

Müvekkil gerekli bilgi ve belgeleri eksik vermiş, bazı şeyleri saklamış olabilir. 

  • Müvekkil, dava konusu olaylar hakkında avukatından hiçbir hususu gizlememeli, her konuda avukatına eksiksiz bilgi vermelidir.  Özellikle varsa kendi kusurları ve kendi aleyhine olması muhtemel herşeyi avukatına açıkça anlatmalıdır.
  • Avukatlar, müvekkillerinden edindikleri bilgileri  saklamakla ve üçüncü kişilere ifşa etmemekle yükümlüdür. Buna “sır saklama yükümlülüğü” denir. Avukat, müvekkilinden edindiği her türlü bilgiyi üçüncü kişilere aktaramaz ve müvekkil onay vermedikçe bu bilgileri ve belgeleri davada kullanmaz. Müvekkilin mahkemeden veya karşı taraftan gizlemeyi tercih ettiği bilgiler olsa bile, bu bilgileri avukatın bilmesi, avukata dava konusunda başka bir strateji geliştirme fırsatı da sunabilir.  Hatta bazen bu bilgileri ifşa etmek de gerekmez. Bir bilgi avukattan saklanır ve dava sırasında karşı tarafça öne sürülürse, bu dava stratejisini alt üst eder ve yeni ortaya çıkan bilgi sonucunda müvekkilin iddia veya savunmasında ortaya çıkan çelişki davada haksız duruma düşmesine neden olabilir.
  • Müvekkilin avukatına eksik verdiği bilgiler veya sakladığı hususlar, dava sırasında karşı tarafça gündeme getirildiğinde avukatın başta kurguladığı dava stratejisi büyük yara alabilir. Avukattan saklanan gerçeklerin davanın herhangi bir aşamasında başka şekilde ortaya çıkması yerine en baştan avukatın eksiksiz bilgilendirilmesi en doğrusu olacaktır.

Müvekkil avukata başvurmakta geç kalmış olabilir. 

  • Zamanaşımı süreleri ve hak düşürücü süreler bazen haklı davanın kaybedilmesine, haksız görünen davanın kazanılmasına neden olabilir. Dava açma, davaya cevap verme, icra takibine itiraz, imar planına itiraz, vergi cezasına itiraz gibi işlemler ancak süresi içinde yapıldığı zaman dikkate alınır.
  • Yıllar önce yaşanan bir olaydan dolayı tazminat hak edebilecek bir müvekkil süresi içinde dava açmazsa, tazminat hakkı zamanaşımına uğrayabilir.
  • İtirazlar, kanunun belirlediği süre içinde yapılmazsa, itiraz edenin haklı olup olmadığına bakılmaksızın reddedilir.
  • Zamanaşımı ve hak düşürücü süre her zaman müvekkilin aleyhine işlemeyebilir. Karşı tarafın talepleri bakımından da zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuş olabilir. Bu da müvekkilin lehinedir.

Bilirkişi raporu hatalı olabilir. 

  • Dava konusu olay uzmanlık gerektiren bilgiye dayanıyorsa, hakim bilirkişiden görüş talep edebilir.  Kanunen hakim bilirkişi raporu doğrultusunda karar vermek zorunda olmasa da, pek çok hakim, çoğu kez bilirkişi raporunda yer alan görüşe göre hüküm verir.
  • Bilirkişi raporuna iki haftalık süre içinde yazılı olarak itiraz etmek veya eksik hususlar hakkında ek rapor istemek mümkündür. Ancak itiraza rağmen bilirkişi raporu değişmeyebilir. Dolayısıyla davanın kazanılmasında bilirkişi raporu önemli bir etkendir.

Hakimler de yanlış hüküm kurabilir. 

  • Hakimler yasaları yüksek mahkeme içtihatları doğrultusunda yorumlarlar. Olaya doğrudan uygulanacak bir kanun bulunmadığı zaman hakimin yapacağı hukuki yorum başka bir hakimden farklı olabilir.
  • Yüksek mahkeme kararlarında dahi tüm üyelerin oy birliğiyle karar verilmez. Pek çok Yargıtay veya Danıştay kararında bazı üyelerin karşı oy yazısı bulunur. Karşı oy yazıları bazen verilen karara tamamen itiraz ederken bazen gerekçesine itiraz edebilir. Bu da gösteriyor ki, bir hukuki mesele ve ona uygulanacak hukuki kural farklı hakimlerce farklı şekilde anlaşılabilir.
  • Hakimin yanlış hüküm vermesi,  her zaman hukuki problemin çözümlenmesinde hata yaptığı anlamına gelmez. İçtihat gelişmemiş bir konuda karar vermiş olabilir, yerleşmiş içtihatı doğru kabul etmeyip kendi görüşünde direniyor olabilir veya yerleşmiş içtihattan haberdar olmamış olabilir.

Müvekkile göre davayı kazanan avukat iyi avukat, davayı kaybeden avukat ise kötü avukattır.

  • Müvekkilin hakkına daha kısa sürede, daha az masrafla kavuşmasını sağlayan avukat iyi bir avukattır. Ancak yerel mahkemelerin yanı sıra istinaf ve temyizdeki dosya yığılmaları nedeniyle davanın süresi çoğu zaman avukatın dışındaki faktörlerce belirlenmektedir.
  • Ancak avukat davaya iyi hazırlanıp gerekli bilgi ve belgeleri doğru zamanda sunarsa, davanın az sayıda celsede sonuçlanma ihtimali artar.
  • Müvekkilin hak kayıplarını en aza indirgeyen avukatın da başarılı olduğu tartışmasızdır. Bu nedenle davayı kaybetse de, müvekkilin mevcut duruma göre kayıplarını azaltan bir avukatın başarılı bir avukat olduğu unutulmamalıdır.

Son olarak, avukatın davanın sonucu hakkında garanti ve taahhüt vermesi yasak olduğu için hiçbir avukat “bu davayı kesin kazanırım.” diyemez.